Ceyhun Balcı
Korona küresel salgını iyi okunduğunda insana derslerle doludur. Bu boyutta bir önceki salgın 100 yıl önce yaşandığı için korona derslerinin göz ardı edilmesine şaşırılmayabilir. Diğer yandan, bu türden küresel salgınların bundan böyle sıklaşacağı düşünülürse derslerin alınmasında ve özümsenmesinde yarar olduğu kesindir.
Karadeniz’de hemen her yıl yaşanan seller öyle mi? Bir insanın yaşam süresi bile bu sellerin onlarcasına tanık olmaya yetip de artar!
Ders alınıyor mu diye sorulursa “ne gezer” demek zorunda kalırız!
Giresun’daki sel felaketini yaşayanlardan birisi ne de güzel anlatıyordu!
Vatandaş evindeyken, bir cepheden gelen sel diğer cephedeki duvarı yıkarak yoluna devam etmiş. Bu konutun suyun aktığı yatağa yapıldığı bundan daha kesin şekilde doğrulanabilir mi?
İnsanın doğaya karşı koyma, onu egemenlik altına alma tutkusu sonuncuyla birlikte Karadeniz’de ya da başka yerlerde yaşanan sellerin ayrılmaz parçası!
İnsan dediğimiz sözüm ona en gelişmiş ve en üstün canlı temel gereksinimi olan barınağını yapacağı yeri bile seçme yeteneğinden uzaktadır.
Depremde kâğıttan kule gibi yıkılan, selde suya kapılıp yerle bir olan yapılar tanığımızdır!
İnsanın sınır tanımaz akıldışılığı zamanı geldiğinde doğanın sert uyarılarıyla karşılaşmaktan kurtaramıyor kendisini!
Kibirli varlık insan bu yaşadıklarından ders çıkartsa keşke!
Bilmem sizlerin de dikkatini çekti mi?
Hem askersel çatışmalarda hem de bu ve benzeri doğal felaketlerde şehit düşenlerin cenaze törenlerindeki dinselleşmenin rengi her geçen gün koyulaşma eğiliminde. Bu önemli ayrıntı aracılığıyla olayların sorgulanmasının, yaşananlardaki önemli ayrıntıların irdelenmesinin önüne geçilmesi gibi bir niyet mi var acaba diye kendi kendime sormaktan alamıyorum kendimi.
İmar yolsuzluğu ve adamsendeciliği yaklaşık 70 yıldır Türkiye’nin kanayan yarası olmuş durumdadır. Yara iyileşecek ve kapanacak yerde derinleşmektedir. Bu yaranın açılmasından ve iyileşmemesinden birincil sorumlu ülkemizi ve kentlerimizi yönetenlerdir. Bu yanlışın önde gelen oy kazanç kapısı olması ise büyük şanssızlığımızdır.
Bu kısır döngü kırılmadıkça sellerin felakete dönüşmesinin, orta büyüklükte depremlerin yıkımın yanı sıra can alıcı olmasının önüne geçilmesi zor gözükmektedir.
Yönetenlerin özendiriciliği ve aymazlığı kuşkuya yer bırakmayacak kadar kesindir!
Toplumun bu konudaki sorumsuzluğu ve kolaycılığı görmezden gelinirse haksızlık olur!
Çözümsüz müyüz?
Elbette hayır!
Doğayla inatlaşan değil kendisini doğanın bir parçası sayan, başka canlıların ve doğal varlıkların da yaşam hakkı olduğunu düşünen insan sorunların çözümünde kilit öğedir.
Doğayla kavgalı, onunla inatlaşan uyum göstermek yerine ters düşen insan tam da doğaya egemen olduğunu zannederken doğanın biriken öfkesiyle karşılaşmaktan kurtulamayacaktır!
Azim ve Karar, 29.08.2020