Cihan Dura
“Fatih’in İstanbul’u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğim.”
CyrusHamlin (1811-1900) Robert Kolej’in kurucusu
Kültür emperyalizmi emperyalist devletin, kendi kültürünü, hedef aldığı ülkeye yayması, o ülke insanlarına benimsetmesidir. Kısaca, kendi çıkarları için kendi kültür değerlerini dayatmasıdır. Kültür emperyalizmi hedef ülkenin kültürünü millî kültür olmaktan çıkarır.
Her toplum yabancı kültürlerden yararlanır. Dünyada yüzde yüz saf kültür yoktur. Varsa, ilkel kalmış kavimlerin kültürüdür.
Başka toplumlardan kültür ithali başlıca iki şekilde olur: Bir, zorla (emperyalizm); iki, toplumun kendi bilinçli isteğiyle… Bu iki durumu iyi ayırt etmek lazım: Birinci şekil, ‘kültür emperyalizmi’ dediğimiz şeydir. Osmanlı tarihinde Tanzimat reformları gibi parlak örnekleri vardır. 1838 Ticaret Antlaşması’nın sonuçları da bu arada zikredilebilir. İkincisi, çağdaşlaşmanın gereğidir. Türk Devrimi bir örnektir. Ancak bu şekil dahi zamanla yozlaşabilir, kültür emperyalizminin yaptığına benzer sonuçlar doğurabilir. Nitekim ülkemizde böyle olmuştur.
Kültür emperyalizminin bizim tarihimizde, başlıca üç şekilde gerçekleştiğini düşünüyorum: Çin, Arap ve Batı etkisiyle… İlkinden Bilge Kağan (683-734) şöyle söz eder: Türk milleti Çin milletine beylik erkek evladını kul kıldı, hanımlık kız evladını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çin kağanına kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tabi olmuş. Türk Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilir?… Türk Milleti, kendine gel, aklını başına devşir!” İkinci ‘emperyalizm’ için, ünlü tarihçi Bernard Lewis’in tespitini almakla yetinelim: “Tarihte hiçbir millet kendi öz benliğini İslam ümmeti anlayışı içinde eritmede, Türkler kadar ileri gitmemiştir.”
* * *
Emperyalizm zorlamasıyla giren kültür, salt yabancı çıkarlar yönünde alındığı ve sonuç verdiği için çok zararlıdır. Yabancı güç kendi konumunu devamlı kılabilmek için, avladığı milletin zayıflamasını, bölünmesini, birliğinin bozulmasını ister. Öyle kurumlar dayatır ki, ülkenin sosyal yapısını, fikir dünyasını, hukukunu, ekonomisini, ahlakını hedef alır, her birinin kendi çıkarlarına uygun hale gelmesini sağlar. En çok ekonomi kanalından, borçlandırma, yabancı sermaye, özelleştirmeler yoluyla ülkeye girer ve etkisini yayar.
Dışardan kültür transferinin başta gelen olumsuz bir etkisi de düalizme (ikiciliğe) yol açmasıdır. Ülkede kültürleri farklı birbirine yabancı iki sınıf veya topluluk oluşur. Açıktır ki, bu farklılık ulusal birliği bozar. Atatürk; Osmanlı’dan kalma ‘halkla aydınlar arasındaki uyum yokluğu’ndan söz ederken, bu çelişkiye dikkatimizi çeker. Söz konusu uyum yokluğu, ‘ithal’ Arap ve Batı kültürlerinin etkisiyle oluşmuştur.
Yabancı kültürün bir milleti toptan teslim alması, tam bir felaket demektir. Her şey (fikir, eşya, araç) dışardan geldiği için, ülke insanı en doğal haklarından yoksun kalır: Çalışma alanları kısıtlanır, emeğini değerlendiremez, beynini kullanamaz, yeteneklerini işleyemez; bulucu, yaratıcı olamaz. Dinamik olan ülke kültürünün gelişmesine katkısı olmaz. Milyonlarca insan bu durumda olunca, zararın büyüklüğü devasa boyutlara erişir! Netice olarak millî kültür çağa uyum sağlayamaz, yenilenmez; demode olur, dışlanmaya, unutulmaya yüz tutar. Varlığını sürdüremez.
Kültür emperyalizmi en kolay liberal ekonomi rejiminde iş görür. Ulusal kültür liberal ekonomide büyük risk altındadır. Korunması, geliştirilmesi çok zordur. Bu nedenledir ki, devletçi ekonomi koşuldur. Atatürk’ün Türkiye için devletçi ekonomi sistemini gerekli görmesinin bir sebebi de bu olmalıdır. Ne var ki, daha sonra, özellikle neoliberalizmin uygulanmaya başlamasıyla ortak kültürümüz çok zararlı etkilere maruz kalmıştır. Oysa ulusal kültürün desteklenmesi büyük bir işti, bugün de öyledir. Bu görevin üstesinden ancak devlet gücü gelebilirdi.
* * *
Toparlarsak, sömürgeci-emperyalist güçler; hedef ülkede yaşam felsefesini, sosyal davranışları, özgürlükleri, ekonomiyi ve çalışma imkânlarını kendi menfaatlerinin gerektirdiği yapı ve boyutlara indirir. Bu etki, bireyin de kültürel ilerlemenin de gelişmesini baskı altına alır, önler.
Oysa bireye özgürce düşünme, özgür davranma ve çalışma fırsatı verilirse, yurttaşlar kavuştukları özgür düşünme-duygu ve çalışma sayesinde kendi kültürlerini geliştirebileceklerdir. Düşüncede, bilim ve teknolojide, sanatta, dilde, âdetlerde, sosyal davranışlarda ‘icatçı’ olacak, yeni değerler yaratacak, mevcut olanları geliştireceklerdir. Millî kültür ancak bu yoldan, yenilenerek varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Ne var ki, kültür emperyalizmi bütün bu verimli ve yaşatıcı yolların önünü keser. Emperyalist ülke kendi ulusal kültürünü rahatça geliştirirken, kültürünü ihraç ettiği ülkenin ulusal kültürünün gelişmesini, hattâ ekonomik ve sosyal kalkınmasını önler.
Azim ve Karar, 21.07.2020